TOPLUMSAL OLAYLAR BAĞLAMINDA TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKI VE BU HAKKA KAMU MÜDAHALESİNİN SINIRLARI
GİRİŞ
Sosyoloji biliminde, toplumsal olaylar, belli bir yerde meydana gelen, başlama ve bitiş noktaları ve faili belli olan bir süreç içindeki toplumun genelini ilgilendiren tek tek oluşum ve değişimler olarak tanımlanmakta olup bu kapsamda Fransız Devrimi, Kurtuluş Savaşı, Marmara depremi, 15 Temmuz hain darbe girişimi gibi olaylar toplumsal olaylara örnek niteliğindedir (www.felsefe.gen.tr). Bununla birlikte günlük yaşamda ve daha çok güvenlik birimlerince kullanılan toplumsal olaylar kavramı ise, daha dar anlamda toplantı ve gösteri yürüyüşlerini ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu çalışmada miting, korsan gösteri, izinsiz gösteri, kanunsuz eylem gibi değişik terimleri de içerisinde barındıran bir hak olarak toplantı ve gösteri yürüyüşü ve bu hakka yönelik kamu müdahalesinin kapsam ve sınırları değerlendirilmiştir. Öncelikle toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının önemi ve tarihsel gelişimine değinilmiş, sonra bu hakka yönelik her türlü kamu müdahalesi incelenmiş ve toplumsal olaylarda kuvvet kullanımına özel bir yer verilmiştir. Daha sonra ise, toplumsal olaylarda soruşturma ve delillendirme işlemlerine yönelik bazı tespitler yapılmıştır. Bu değerlendirmelerin ana ekseni oluşturulurken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) yaklaşımı esas alınarak sonuca ulaşılmaya çalışılmıştır.
TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKI
Aristoteles (2020), insanın doğası gereği politik bir hayvan, yaygın kullanımı ile sosyal bir hayvan, olduğunu ileri sürmektedir. Aristoteles’e (2020) göre, insan diğer canlılardan farklı olarak sürü halinde yaşayan politik bir hayvandır ve diğer tüm hayvanlar arasında sadece insana konuşma yeteneği verilmiştir; bu yetenek yararlı ve zararlıyı, doğru ve yanlışı ifade etmeye yaramakta olup insan ve diğer hayvanlar arasındaki en büyük fark insanların doğru ve yanlışı, iyi ve kötüyü ayırt edebilmeleridir. İnsanların en temel özelliğinin doğru ve yanlışı, iyi ve kötüyü ayırt edebilmeleri olduğu tespiti doğru olmakla birlikte bu değerlerin insandan insana, gruptan gruba değişebilmesi ortak paydada buluşmayı zorlaştırmaktadır. Bir grup insan için HES tipi elektrik üretimi temel enerji ihtiyacını karşılayan; bir grup insan için ise ağır ekolojik tahribat oluşturan bir yöntem olarak kabul edilebilmektedir. Yine benzer şekilde bazıları için fok balığı avcılığı endüstriyel bir faaliyetin parçasını oluşturmaktayken, bazıları için ise bir vahşeti temsil etmektedir. Dolayısıyla birçok konuda insanların ortak doğru ve yanlışta, iyi ve kötüde buluşabilmeleri her zaman mümkün olamamaktadır. Bu gibi durumlarda ise, insanların kendi doğru ve yanlışını, iyi ve kötüsünü diğer insanlara ve karar verici otoritelere iletme ya da tepkisel davranışını gösterme ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.
Bireylerin, yönetime ve yönetenlere karşı dilek, öneri ve istekleriyle şikâyet, eleştiri ve uyarılarını sunma ihtiyacı, insan doğasının ve aynı zamanda sosyal bir varlık oluşunun sonucu olup bu ihtiyaç tek ya da toplu olarak çeşitli araçlardan yararlanılarak yerine getirilmektedir (Anayurt, 1996). Demokratik toplumlarda, bu ihtiyacı gidermenin en temel yolu toplantı ve gösteri yürüyüşleridir. Bu ihtiyacın gerekliliği, zaman içerisinde evrensel değerlere sahip toplumları gösteri ve toplantı yürüyüşünü bir hak ve özgürlük olarak kabul etme noktasına getirmiştir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, siyasi otoritenin çizdiği sınırlar içerisinde bir duruma karşı isyan eden insan gruplarının oluşturduğu mücadele kültürünün sistemli hali olup bu halin meşruiyetini sağlayan ise siyasi otoritenin çizdiği sınırlardır (Güven, 2019). Bireyler, adaletsiz olduğunu düşündükleri kanun ve kararlarla karşı karşıya geldiklerinde yerleşik normlara meydan okuyan eylem biçimlerini benimsemekte ve karar vericileri etkilemek için protesto yöntemini kullanmakta, bu şekilde güçsüz aktörler daha güçlü grupların desteğini harekete geçirmeyi, kitle iletişim araçları aracılığıyla karar vericilerin referans aldığı halka ulaşmayı hedeflenmektedir (Porta ve Dıanı, 2020). Bununla birlikte zaman zaman toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin, protesto amacı dışında bir karar, olay ya da uygulamayı desteklemek için yapıldığı durumlar da olmaktadır. Özünde, bu amaçla yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşünün de karar, olay ya da uygulamayı desteklemeyen kişilere yönelik bir protestoyu içinde barındırdığı söylenebilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü, göstericiler tarafından taleplerinin halka ve kamu otoritelerine ulaştırılması için bir araç olarak görülmekte iken genellikle devletler tarafından bir kamu güvenliği ve düzeni sorunu olarak algılanma eğilimindedir. Yönetenler açısından özgürlüklerin en tehlikeli ve iktidarı tehdit edici nitelikte olanı toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkıdır (Anayurt, 1996). Bu düşüncede, toplantı ve gösteri yürüyüşünün, kamuoyu oluşturma, diğer güç sahiplerini etkileme ve karar vericileri göstericilerin talepleri doğrultusunda benimsemedikleri kararlar almaya sevk etme fonksiyonlarının yanında, kalabalıkların kontrolden çıkarak şiddet eylemlerine başvurma potansiyellerinin bulunması, karşıt görüş sahiplerinin reaksiyonlarının yaratabileceği olumsuzluklar ve yasa dışı örgüt ve yapıların zaman zaman toplantı ve gösteri yürüyüşlerini propaganda ya da korku panik yaratmak amacıyla kullanmaları da etkilidir.
Esasında toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, ifade özgürlüğünün özel bir görünümü niteliğindedir. Hak ve özgürlük lokomotifin ilk durağını ifade özgürlüğünün oluşturduğu ve diğer hak ve özgürlükler durağına ulaşabilmenin yolunun lokomotifin hangardan çıktıktan sonra öncelikle ifade özgürlüğü durağında yer alabilmesine bağlı olduğu söylenebilir. Dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, seçme seçilme hakkı, dernek kurma hakkı gibi diğer hakların tam olarak kullanılabilmesi öncelikle tam bir ifade özgürlüğünün varlığına bağlıdır. Anayurt’un (1996) belirttiği gibi diğer bütün özgürlükler öncelikle ifade özgürlüğünün tanınıp güvenceye kavuşturulmasından sonra kendisini geliştirebilir.
AİHM, toplantı düzenleme özgürlüğünün, ifade özgürlüğü gibi bir toplumu toplum yapan değerlerden olduğunu belirterek sözleşmede düzenlenen kişisel fikirlerin korunmasının, barışçıl toplantı düzenleme özgürlüğünün amaçlarından birisi olduğu ve ifade özgürlüğünün, toplantı yapma özgürlüğünden bağımsız düşünülemeyeceği tespitini yapmaktadır (Djavit An/Türkiye Davası).
AYM de AİHM’e benzer şekilde, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, düşünceyi ifade biçimlerinden birini oluşturduğunu ve bu hakkın bireylerin bir fikri açıklamak, ortak çıkarları savunmak, belli fikir ve kanaatler çerçevesinde kamuoyu oluşturmak ve siyasal karar organlarını etkilemek için bir araya gelebilmeleri amacına hizmet ettiğini, dolayısıyla ifade özgürlüğüyle de yakından ilgili olup ifade özgürlüğü ile birlikte demokratik toplumun temelini oluşturduğunu, demokratik bir toplumda ifade özgürlüğüne gösterilen önem ve hassasiyetin, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı yönünden de geçerli olması gerektiğini belirtmektedir (E.2020/12, K.2020/46, 10/09/2020).
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı da aynı şekilde ifade özgürlüğünün yararlandığı koruma ve geniş sınırlardan yaralanmak zorundadır. İfade özgürlüğüne ilişkin gerek ulusal gerekse uluslararası metinlerde yer alan geniş özgürlük sınırlarının toplantı ve gösteri yürüyüşleri içinde geçerli olduğu unutulmamalıdır. Bu durumu AYM, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılması bakımından, toplantı veya gösteriyi tertip edenlerin savunduğu ve ifade ettiği düşüncenin içeriğinin bir öneminin bulunmadığı, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının, ifade özgürlüğünde olduğu gibi sadece toplumun geneli tarafından savunulan ve kabul gören düşünce ve fikirleri korumakla sınırlı değerlendirilemeyeceği, bunun yanında toplumun genelini rahatsız edebilecek, endişelendirecek, hatta şok edecek veya onların belirli düzeyde tepkilerini çekebilecek fikirleri savunmak amacıyla da toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenebilme imkanının bu hakka dahil olduğu, bir toplantı veya gösteri yürüyüşünde açıklanan düşünce ve görüşlerin sırf çoğunluk ya da siyasal iktidar tarafından benimsenmemesi veya onlarda rahatsızlık uyandırması nedeniyle yasaklanması veyahut sınırlanmasının mümkün olmadığı, ifade edilen görüş ve eleştiriler ne derece sert ve rahatsız edici olursa olsun şiddet içermediği ve barışçıl niteliğini koruduğu müddetçe, yetkili makamların her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşüne tahammül göstermesi ve hoşgörüyle yaklaşmasının demokrasinin bir gereği olduğu şeklinde ifade etmiştir (E.2014/101, K.2017/142, 28.09.2017). AİHM yaklaşımının da aynı doğrultuda olduğu rahatlıkla söylenebilir (bkz. Handysıde/Birleşik Krallık davası).
TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKININ TARİHSEL GELİŞİMİ
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına ilişkin ilk hukuki metin olarak Birleşik Krallık tarafından yayımlanan 1714 tarihli Riot Act (İsyan Kanunu) kabul edilmekte olup, bu kanun o dönemde yaşanan kavga, isyan ve kargaşaları önlemek amacıyla çıkarılmış, 12 ve daha fazla kişinin bir araya gelmeleri halinde 1 saat içerisinde barışçıl şekilde dağılmazlarsa cezalandırılmalarını öngören bir metin niteliği taşımaktadır (Güven, 2019).
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı; 1789 tarihli Kanun ile Fransa’da, anayasal metin olarak ilk kez 1831 yılında Belçika’da, daha sonra ise 1848 yılında Albertino Anayasa ile İtalya’da “silahsız ve barışçıl” olma şartıyla kendisine yer bulmuştur (Anayurt, 1996).
Almanya, 1919 tarihli Weimar Anayasası ile toplantı hakkını güvence altına almış olmakla birlikte, daha sonra 1938 tarihli “Halk ve Devletin Korunmasına Dair Karraname” ile Adolf Hitleri’in emri ile bu hak kaldırılmıştır (Güven, 2019).
Görüldüğü üzere toplantı ve gösteri kavramlarının hukuki metinlerde yer alması ve bir hak haline gelmesi genel olarak 18 yüzyıla kadar uzanmaktadır. Ülkelerin yerel düzenlemelerinin yanı sıra devam eden süreçte toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı uluslararası metinlerde de kendisine yer bulmuştur. Bu kapsamda, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi, Amerikan İnsan Hakları Sözleşmesi, Afrika İnsan ve Hakları Şartı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) bu uluslararası metinlerin öne çıkanlarıdır.
Sözleşmede öngörülen hakları sağlamak konusunda taraf ülkelere yükümlülük yüklemesi, AİHM nezdinde yargılamaya konu olabilmesi, yaptırım öngörmesi ve ülkemizin de taraf olması nedeniyle yukarıda sayılan uluslararası metinlerden en önemlisi AİHS’tir. AİHS’nin, Toplantı ve Dernek Kurma Özgürlüğü başlıklı 11. Maddesi“ Herkes barışçıl olarak toplanma ve dernek kurma hakkına sahiptir” hükmünü içermektedir.
Osmanlı İmparatorluğu’nda, ilk Anayasal metinler olarak kabul edilen Sened-i İttifak ve Gülhane Hattı Hümayunu’nda toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir (Güven, 2019).
Anayurt’un (1996) belirttiği üzere, 1876 tarihli Kanun-i Esasi’nin ilk halinde toplantı hakkı yer almamakta ve 1909 yılında Kanun-i Esasi’ye eklenen 120. Maddenin “Kanun-u mahsusuna tebaiyet şartı ile Osmanlılar hakkı içtimaa maliktir” hükmü ile kanunda belirtilecek usul ve şartlarda toplanma hakkının varlığı düzenlenmiş, akabinde toplanma hakkının uygulanmasına yönelik 1909 yılında İçtimatı Umumiye Kanunu yayınlanmıştır. Bu kanun ile “silahsız ve izin almaksızın” toplanma hakkı tanımış ve hakkın kullanımı için bazı sınırlamalar öngörmüştür. Bununla birlikte kanunsuz toplantılara ilişkin düzenlemelere kanunda yer verilmemesi nedeniyle, silahlı ve halkın huzurunu bozacak şekilde silahsız toplanmaların yasaklanması amacıyla 1912 yılında Tecemmuat Hakkında Kanun-u Muvakkat yayınlanmıştır (Anayurt,1996). 1921 yılında kabul edilen Teşkilat-ı Esasiye’de ise toplanma hakkına yer verilmemiştir
1924 Anayasasının 70 ve 79. maddelerinde toplanma hakkı düzenlenmiş olup bu dönemde ayrıca kanun hazırlanmadığı için Osmanlı döneminde yürürlükte bulunan İçtimatı Umumiye Kanunu ile Tecemmuat Hakkında Kanun-u Muvakkat 27 Haziran 1956 yılında kabul edilen 6761 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Hakkında Kanun kabul edilene kadar varlığını korumuştur (Anayurt, 1996).
1961 Anayasası ise 28. Maddesinde, herkesin önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplanma hakkı bulunduğunu hükme bağlamıştır. Bu dönemde 6761 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılarak 171 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hürriyeti Hakkında Kanun kabul edilmiştir.
Günümüzde yürürlükte bulunan mevzuat yönünden ise, 1981 Anayasasının 34. maddesinde yer alan “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve göster yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” hükmü, toplanma hakkını anayasal teminat altına almış ve bu hakkın kullanılması ise 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu (TVGYK) ile düzenlenmiştir.
TOPLANTI, GÖSTERİ VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ KAVRAMLARI
Toplantı kavramının, birden çok kimsenin belirli amaçlarla bir araya gelmesi, içtima sözlük anlamı bulunmaktadır (www.sozluk.gov.tr). Ancak sahip olduğu sözlük anlamı toplantı kavramının hukuki tanımını yapmaya elverişli değildir. 2911 sayılı TVGYK’nın 2/a maddesinde toplantı “belirli konular üzerinde halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu yaratmak suretiyle o konuyu benimsetmek için gerçek ve tüzelkişiler tarafından bu Kanun çerçevesinde düzenlenen açık ve kapalı yer toplantıları” şeklinde tanımlanmıştır.
Gösteri kavramı, bir istek veya karşı görüşün, halkın ilgisini çekecek biçimde topluca ve açıkça yapılması, nümayiş ve birinin, bir topluluğun kendi duygusunu gösteren sözü veya davranışı, tezahürat; yürüyüş kavramı, bir olayı protesto etmek, bir konuya dikkati çekmek amacıyla topluca yürüme; gösteri yürüyüşü ise, bir topluluğun duygularını dile getirmek için ana yollar ve alanlarda yürüyerek yapılan gösteri sözlük anlamlarına sahip bulunmaktadır (www.sozluk.gov.tr). TVGYK’nın 2/1.b maddesinde ise gösteri yürüyüşü, “ belirli konular üzerinde halkı aydınlatmak ve bir kamuoyu yaratmak suretiyle o konuyu benimsetmek için gerçek ve tüzelkişiler tarafından bu Kanun çerçevesinde düzenlenen yürüyüşler” şeklinde hemen hemen toplantı ile aynı içerikte düzenlenmiştir.
TVGYK’de tanıma ilişkin belirtilen maddelerin lafzından hareketle kanun koyucunun hareketsiz gösterileri ve gruplaşmaları “toplantı”, hareket halindeki toplanmaları ve kortej içeren gösterileri ise gösteri yürüyüşü olarak nitelediği görülmektedir (Gözde, 2019).
Kavramların sözlük ve hukuki anlamları gözetildiğinde, toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin belli bir amaçla bir araya gelen bir grup insanın bir konudaki duygu, düşünce, istek ve görüşlerini halka duyurmak ve halkın ilgisini o konuya çekebilmek ve kamuoyu oluşturmak amacıyla yapılan faaliyetler olduğunu söylemek mümkündür. TVGYK’de, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanunun ayrı bölümlerinde düzenlemiş olmakla birlikte, genel olarak aynı usul ve esaslara bağlanmıştır.
BARIŞÇIL TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ
Diğer hak ve özgürlükler gibi toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanımı da hak sahiplerine sınırsız davranma özgürlüğü vermemektedir. Dolayısıyla bu hakkın kullanılması belli sınırlara uyulması gerekliliğini bertaraf etmemektedir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının tarihsel gelişiminden de anlaşıldığı üzere bu hakka ilişkin vurgulanan temel esas, hakkın “silahsız ve saldırısız” kullanılması yani barışçıl olmasıdır. Barışçıl olma özelliği toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının en temel unsuru olup aksinin düşünülmesi mümkün değildir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının bir hak olarak kabul edilebilmesinin ve kullanabilmesinin ön koşulu barışçıl nitelik taşımasıdır (Güven, 30).
Barışçıl olma özelliği AİHM ve AYM kararlarında da en sık vurgu yapılan kavramlardandır. Toplantı ve gösteri yürüyüşünün barışçıl nitelik taşıması halinde, düzenlenen toplantı ve gösteri yürüyüşü kanuna aykırı unsurlar –bildirimde bulunulmadan, güzergâh dışında, yasak yerlerde icra gibi- taşısa bile toplantı ve gösteri yürüyüşüne yapılan ya da yapılabilecek müdahaleler daha dar yorumlanmaktadır. Bu halde, müdahalelerin hakkın kullanımına engel ya da kısıt oluşturup oluşturmadığı barışçıl olmayan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinden farklı ölçütler gözetilerek değerlendirilmektedir.
AİHM, barışçıl toplantı düzenleme özgürlüğünün, kamuya kapalı özel toplantıları, caddelerde düzenlenen halka açık hareketli veya durağan toplantıları ve gösteri yürüyüşlerini kapsadığını ve bu hakkın demokratik toplumlarda korunması gereken temel haklardan olması nedeniyle bu hakkı sınırlamaya yönelik müdahalelerin çok dar yorumlanması gerektiği kanaatindedir (Djavit An - Türkiye Davası).
AYM; toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının, şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunmasını güvence altına aldığını, şiddet içeren veya şiddete çağrıda bulunan toplantı ve gösteri yürüyüşünün barışçıl olduğunun kabul edilemeyeceğini, dolayısıyla bu nitelikteki toplantı ve gösteri yürüyüşünün bu hakka tanınan korumadan yararlanamayacağını belirtmekte ve toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyen ile bu toplantılara katılanların niyetlerinin bu noktada önemli olduğunu, şiddet kullanma niyetinde olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösterilerin barışçıl toplantı kavramı dışında olduğunu, dolayısıyla henüz şiddet hareketlerine başvurmamış olsalar bile şiddet kullanma niyetinde olduğu makul gerekçelerle ortaya konulmuş olan kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösterilerin barışçıl toplantı kavramı dışında mütalaa edileceğini vurgulamakta, bu halde yetkililere şiddet hareketlerini önlemeye yönelik bazı makul tedbirlerin alınması görevinin yüklendiğini belirtmektedir. Mahkeme, bir toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında yer yer görülen şiddet hareketlerinin doğrudan toplantı ve gösteri hakkını ortadan kaldırmadığı, bir kimsenin davranışlarıyla şiddet kullanma niyetini ortaya koymamış veya katıldığı bir toplantıda cereyan eden şiddet hareketlerine iştirak etmemiş olması halinde, barışçıl bir gösteride bazı kimselerin bunu kötüye kullanarak şiddete başvurmalarının, niyeti barışçıl olan bir toplantıya katılanların toplantı hakkına müdahaleyi haklı kılmayacağı, böyle durumlarda kolluk güçlerinin toptan yasaklama yerine barışçıl toplantı yapanlarla şiddete başvuranları ayrıştırma ödevinin bulunduğu, kolluğun şiddet hareketlerini engelleyecek ölçülü tedbirler alarak başkalarının haklarını güvenceye alması gerektiği ve şiddetin yaygınlaşmış ve toplantıya bir bütün olarak hâkim olmuş olması durumunda artık barışçıl bir toplantıdan bahsedilemeyeceği görüşündedir (Gülistan Atasoy ve Diğerleri Başvurusu).
Toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılanların yöntem olarak şiddeti kullanmadığı ve toplantının bir şiddet eylemi olmaksızın tamamlandığı, fakat taşınan pankartlar, bayraklar ve atılan sloganlar ile başvurucunun da içinde bulunduğu göstericilerin küçük bir kısmının şiddeti savunduğu bir başvuruda AYM; bu durumun bir terör örgütünün eylemlerini onaylayarak kamuoyu önünde ona sahip çıkmak, anılan örgütün işlediği cürümleri iyi görmek ve dolayısıyla desteklemek niteliğinde olduğunu, bu kişilerin bir terör örgütünün toplumsal bilinirliğinin ve kabul edilebilirliğinin artırılmasına, eylemlerinin meşru gösterilmesine, toplantı ve gösteri hakkının tanıdığı imkânlar kullanılarak güvenlik güçlerine ve devletin diğer kurumlarına karşı sürekli bir çatışma siyasetinin yöntem olarak benimsenmesine hizmet ettiğini, dolayısıyla bu kişiler yönünden başvuruya konu toplantının barışçıl toplantı kavramı dışında kaldığını belirtmiş ve terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantıda kimliklerini gizleyen kişilerin iyi niyetlerinden şüphe duymak için yeterli nedenlerin var olduğu, bu kişilerin katıldığı veya düzenlediği gösterilerin o kişiler yönünden barışçıl toplantı kavramı dışında mütalaa edilmesinin gerektiği sonucuna ulaşmıştır (Ferhat Üstündağ Başvurusu).

TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKINA KAMU MÜDAHALESİ
Demokratik toplumlarda toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı sınırsız olmamakla birlikte, bu sınırın nerede başlayıp nerede bittiğinin tespiti her zaman objektif ölçütlerle tespit edilememektedir. Dolayısıyla bu hakka yapılan müdahaleler hakkın demokratik toplumlardaki yeri ve önemi nedeniyle sıkça tartışma konusu olmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 34. Maddesine göre, herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olup toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlandırılabilir. Bu hakkın kullanımının usul ve şartlarının ayrıntıları ise, TVGYK ve ilgili yönetmelikte ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir.
AİHS’nin 11/2. maddesinde ise, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplum içinde ulusal güvenliğin, kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için gerekli olanlar dışındaki sınırlamalara tabi tutulamaz; bu madde, silahlı kuvvetler, kolluk kuvvetleri veya devlet idaresi mensuplarınca yukarda anılan hakların kullanılmasına meşru sınırlamalar getirilmesine engel değildir, hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü üzere gerek ulusal gerekse uluslararası hukuk kuralları toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına belli şartlarda müdahale edilmesine izin vermektedir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yönelik yapılan müdahaleler, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasından önce olabileceği gibi bu hakkın kullanılması sırasında veya sonrasında da olabilmektedir. AİHM, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yönelik sınırlamaların, sadece bu hakkın kullanılmasından önceki tedbirleri değil hakkın kullanılması sırasında ya da kullanılmasından sonra yapılan işlem ve muameleleri (Güven, 2019); AYM ise, toplantı hakkına yönelik “sınırlama” kavramının, ifade özgürlüğünde olduğu gibi sadece hakkın kullanılmasından önceki bazı önleyici tedbirleri değil, hakkın kullanılması sırasında veya kullanıldıktan sonra yapılan muameleleri de kapsadığı tespiti ile bu hususu kararlarına yansıtmıştır (Ali Rıza Özer ve Diğerleri Başvurusu).
İster toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının öncesinde, isterse bu hakkın kullanılması sırasında veya sonrasında olsun, AYM’nin Ali Rıza Özer ve diğerleri kararında belirtildiği üzere, toplantı ve gösteri hakkına yönelik her türlü sınırlamanın, Anayasa'nın 34/2 ve AİHS’nin 11/2. maddelerinin verdiği sınırlama izni doğrultusunda Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca kanunla düzenlenmesi, kanunun öngördüğü durumlarda dahi bu hakka yapılan müdahalenin Anayasa’nın 34. maddesinde yer alan “milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” meşru amaçlarına yönelik, yine Anayasa’nın 13. maddesinin “Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine” ilişkin sınırlarına uygun yapılması zorunluluğu bulunmaktadır. Bu hallerde bile müdahalenin demokratik toplum için gereklilik arz etmesi ve meşru amaçları gerçekleştirmek için ölçülü olması gerekmektedir.
Gerek AİHM gerekse AYM, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yönelik müdahalelerin hak ihlali oluşturup oluşturmadığını tespit ederken, yapılan müdahalenin kanun ile öngörülüp öngörülmediği, meşru bir amaca yönelik olup olmadığı, demokratik bir toplumda gereklilik oluşturup oluşturmadığı ve son olarak ölçülü olup olmadığı ölçütlerini kullanarak değerlendirme yapmaktadır.
Müdahalenin kanun ile öngörülmesi, toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale gerekçesi yapılan nedenlerin kanuni dayanağının bulunmasını ifade etmektedir. Bununla birlikte kısıtlama öngören kanuni düzenlemelerin yeterli derecede öngörülebilirlik, kişilerin okuyup anlayıp hareketlerine önceden yön vermesine imkân tanıyacak derecede netlik içermesi gerekmektedir (Djavit An/Türkiye Davası). Bu ölçütle amaçlanan, bireylerin davranışı nedeniyle karşılaşabileceği sonuçları önceden öngörebilmesidir. AİHM, Mkrtchyan/Ermenistan davasında, Ermenistan’da bir yürüyüşe katılan başvurucuya Sovyetler Birliği dönemine ilişkin eski bir kanuna göre ceza verilmesinin belirsizlik yarattığı, başvurucunun hangi kanuna göre hareket edeceğinin öngörülemez olduğu ve kanunilik ölçütünün sağlanamadığı yönünde karar vermiştir (Güven, 2019).
Müdahalenin meşru amaca yönelik olması, müdahalenin Anayasa’da düzenlenen “milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” amacıyla yapılmasını ifade etmektedir. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne yapılan müdahalenin belirtilen amaçları taşıması gerekmekte olup, müdahalenin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasını önleme amacına yönelmemesi gerekmektedir.
Demokratik toplumda gereklilik, toplantı ve gösteri yürüyüşlerine yapılan müdahalenin demokratik bir toplumda zorunluluk oluşturup oluşturmadığının takdirine yöneliktir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü taleplerinin demokratik toplumlarda korunması ve kategorik yasaklayıcı bir yaklaşım sergilenmemesi gerekmektedir. Bu kapsamda devletlerin, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasına yönelik belli bir takdir yetkisi olmakla birlikte belli bir oranda hoşgörü ve imkân sağlama yükümlülükleri de bulunmaktadır.
AYM; temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması, orantılı olması ve kamu düzeninin korunması gibi zorlayıcı bir toplumsal ihtiyacın karşılanması amacına yönelik istisnai nitelik taşıması gerektiğini belirtmektedir. Mahkeme, müdahaleyi oluşturan tedbirin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığının kabul edilebilmesinin ise, tedbirin amaca ulaşmaya elverişli olması, başvurulabilecek en son çare ve alınabilecek en hafif önlem olarak kendisini göstermesi halinde mümkün olduğunu vurgulamakta, aksi halde ise yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir müdahale olarak değerlendirilemeyeceğini belirtmektedir (Gülistan Atasoy ve Diğerleri Başvurusu).
Ölçülülük prensibi, bir hak ve özgürlüğü sınırlama zorunluluğu karşısında bulunan kamu gücünün, elindeki araçlardan amaca ulaşmada en elverişli, hak ve özgürlüğü en az düzeyde sınırlayacak olanı seçerek özgürlük otorite dengesini kurmasını ifade etmektedir (Anayurt, 1996).
Bir toplantı ya da gösteri yürüyüşünün hangi hallerde kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü sayılacağı, TVGYK’nın 23. maddesinde 12 bent halinde ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Bu nedenleri 6 başlık halinde toplamak mümkündür:
- Usulüne uygun bildirim yapılmaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmesi, (TVGYK m. 9 ve 10)
- Kanunda öngörülen ya da yasak olan zaman dilimine ya da yer – güzergâha veya amaca aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılması, (TVGYK m. 4, 6, 7, 10, 14-19, 20, 22)
- Kanunun yasakladığı silah, araç ve gereçlerin kullanılması, (TVGYK m. 23/b)
- Kanunların suç saydığı amaçlar için toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmesi, (TVGYK m. 23/g)
- Düzenleme kurulunun toplantıyı dağıtmasına rağmen grubun dağılmaması, (TVGYK m. 12)
- Yabancılara ilişkin kurallara uyulmaması, (TVGYK m. 3/2)
Yukarıda sayılan hallerde toplantı ve gösteri yürüyüşü kanuna aykırı hale gelmektedir. Toplantı ve gösteri yürüyüşünün kanuna aykırı hale gelmesi için barışçıl olup olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Toplantı ve gösteri yürüyüşünün kanuna aykırı hale gelmesi durumunda, kamu otoritelerinin toplantı ve gösteri yürüyüşünün tamamına ya da bir kısmına kuvvet uygulama ve dağıtma durumu söz konusu olabilmektedir.
TOPLANTI ve GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKI KULLANILMADAN ÖNCEKİ MÜDAHALELER
Türk hukuku yönünden, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına kullanmadan önce yapılabilecek müdahaleler, bildirim gerekliliği, yer ve zaman yasakları, kişilere yönelik kısıtlamalar, toplantı ve gösteri yürüyüşüne yönelik erteleme ve yasaklamalar olarak sayılabilir.
Bildirim zorunluluğu: Türk hukukunda, TVGYK 10 ve 11. maddeleri gereği toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılmasından en az 48 saat önce düzenleme kurulu tarafından mülki idareye bildirimde bulunma zorunluluğu bulunmaktadır. Burada mülki idare amirlikleri pasif konumda olup yapılan bildirimi teslim almak zorundadır. Bildirimde eksiklik ya da yanlışlık bulunması halinde yazı ile bildirilerek tamamlanması ya da düzeltilmesi talep edilir. Mülki idare amiri bildirimin verilmesinden sonra şartların varlığı halinde kanundan kaynaklı erteleme ya da yasaklama haklarını kullanabilmekle birlikte doğrudan bildirimi kabul etmeme, toplantı ve gösteri yürüyüşüne izin vermeme gibi bir yetkiye sahip değildir. Dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşleri için “izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşü” tabiri yaygın yanlış kullanım oluşturmaktadır. Usulüne uygun bildirim yapılmaması TVGYK’nun 23. maddesi gereği, toplantı ve gösteri yürüyüşünü kanuna aykırı hale getirmektedir.
AİHM, bildirimin olmaması halinin toplantı ve gösteri yürüyüşünün kanunsuz olmasına yol açtığını kabul etmekle birlikte, sadece bu şekil kanunsuz bir durumun, toplantı yapma özgürlüğünün ihlalini haklı çıkarmadığı ve bu nitelikteki düzenlemelerin, AİHS'de korunan şekliyle toplantı yapma özgürlüğüne yönelik gizli bir engel teşkil etmemesi gerektiği görüşündedir (Samüt Karabulut – Türkiye Davası).
AYM, izin ve bildirim usullerinin uygulanmasının toplanma hakkının etkin kullanılması imkânını sağlamak için öngörüldüğünü, derhal tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve protestonun barışçıl yöntemlerle yapıldığı hallerde, sadece bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği gerekçesiyle eylemin dağıtılmasını barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak değerlendirmektedir (Ali Rıza ÖZER ve Diğerleri, Osman Erbil Başvuruları). Bununla birlikte mahkeme, bildirim usulünün öngörülmesini anlamsız kılacak şekilde hareket edilmesi ve bu yükümlülüğün yaptırımsız bir emirden ibaret olduğu kanaatinde de olmayıp, bu yükümlülüğü yerine getirmekle mükellef olanlara ölçülü bir yaptırım uygulanabileceğini, ancak bildirim yükümlülüğünün ihlali nedeniyle uygulanacak cezanın toplantıyı organize edenlere ya da yönetenlere yönelik olması gerektiğini belirtmektedir (Gülistan Atasoy ve Diğerleri Başvurusu). Bu gibi durumlarda toplantı ve gösteri yürüyüşünün barışçıl nitelikte olması halinde bu yaptırımın toplantı ve gösteri yürüyüşü tamamlandıktan sonra yapılması, faaliyet devam ederken salt bu amaçla toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale edilmemesi gerektiğini değerlendirmekteyiz.
Yer, güzergâh ve zaman sınırlaması: TGYK, toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılabilecek yerler yönünden mutlak ve mutlak olmayan sınırlamalar koymuştur. Buna göre, parklarda, mabetlerde, kamu hizmeti görülen bina ve tesislerde ve bunların eklentilerinde ve Türkiye Büyük Millet Meclisine bir kilometre uzaklıktaki alan içinde toplantı yapılması mutlak olarak yasaklanmıştır. Bunun dışında toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin, kanunda öngörülen şekilde tespit ve ilan edilmiş yer ve güzergâhlarda yapılması zorunluluğu getirilmiştir (TVGYK m. 6 ve 22).
Toplantı ve yürüyüşleri ile bu amaçla yapılan toplanmaların güneş doğmasından sonra başlaması, açık yerlerdeki toplantılar ile yürüyüşlerin gece vaktinin başlamasıyla dağılacak şekilde, kapalı yerlerdeki toplantıların ise saat 24.00’e kadar tamamlanması gerekmektedir. Belli şartların sağlanması halinde açık yerlerde yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşünün gece vaktinin başlamasından sonra, saat 24.00’e kadar devam etmesine mahallin en büyük mülki amiri tarafından karar verilmesi de mümkündür. Dolayısıyla TVGYK’nın 7. maddesinde öngörülen bu kurallar toplantı ve gösteri yürüyüşünün zaman yönünden sınırlarını belirlemektedir.
ABD Büyükelçiliği önünde ve TBMM’ne kanunda öngörülen uzaklıktan daha yakın mesafede yapılan bir basın açıklamasına müdahale ile ilgili bir başvuruda, AYM, yapılan eylemin TBMM yönelik olmadığını belirtip “ halka açık yerde yapılan her türlü gösterinin günlük hayatın akışında belli bir karışıklığa sebep olabileceği ve olumsuz tepkilere yol açabileceği açıktır. Bu durumların varlığı toplantı hakkının ihlal edilmesini haklı gösteremez. Başvurucunun katıldığı basın açıklaması eyleminin 2911 sayılı Kanun’un 10. ve 22. maddelerine aykırı olduğu gerekçesi ile sonlandırılması ve bu eylem nedeniyle aynı Kanun’un 32. maddesi uyarınca neticeten beş ay hapis cezasına mahkûm edilmesi şeklindeki müdahalenin, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olsa dahi, Anayasa’nın 34. maddesi kapsamında “demokratik bir toplumda gerekli” ve “ölçülü” olduğu söylenemez. Bu bağlamda, başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile kamu düzeni ve güvenliğinin korunması arasında dengenin sağlanamadığı tespit edilmiştir.” tespitini yapmıştır (Osman Erbil Başvurusu).
AYM, yürüyüşün yapılacağı mekânın belirlenmesinde başkalarının hak ve özgürlüklerine mutlak bir üstünlük tanınmasının, sadece belirli yerlerin gösteri yürüyüşü güzergâhı olması ve geri kalan yerlerin ise mutlak olarak yasaklanmış alan sayılması sonucunu doğuracağını, bununla birlikte bazı durumlarda gerçekleştirilecek yürüyüşlerin muhataplarını etkileyebilmesi bakımından düzenlendiği mekânın, seçilen güzergâhın büyük bir önemi bulunduğunu, demokratik bir toplumda zorlayıcı bir neden bulunmadıkça kişilerin gösteri yürüyüşünü düzenleyecekleri mekânı seçebilmeleri gerektiğini belirtmiştir (E.2020/12, K.2020/46, 10/09/2020). AYM aynı kararda, gösteri yürüyüşünün düzenlenmesi nedeniyle trafiğin aksamasının gündelik yaşamı aşırı ve katlanılamaz derecede zorlaştırması halinde, anayasal ilke ve kurallara uygun davranılması şartıyla hakkın sınırlanmasının mümkün olduğunu, bununla birlikte şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşünün düzenlenmesinin farklı özgürlüklerin çatışmasına yol açabilme ihtimalinin bulunduğunu, temel hak ve özgürlüklerin çatışması durumunda özgürlüklerden birinin diğerine tercih edilmesinin değil, özgürlükler arasında makul bir denge kurularak her ikisinin de gerektiği ölçüde korunduğu bir yolun benimsenmesi gerektiğini, bu bağlamda, şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşü düzenlenmesinin bu yolları kullanan kişilerin seyahat özgürlüklerini kısıtlamasının, o alanda gösteri yürüyüşü yapılmasının kategorik olarak yasaklanmasını gerektirmediğini de vurgulamıştır.
Yasak yer, güzergâh ve zamanda yapılan ve barışçıl niteliğini koruyan toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale kararları verilirken, sadece düzenlemelerin lafzı ile bağlı kalınarak şekilsel değerlendirme yapmanın yerinde olmadığını, düzenlemelerin amaç ve kapsamları ile müdahale edilen hakkın kullanım koşullarının da değerlendirilmesi ile çatışan haklar arasında denge kurularak sonuca varılması gerektiğini değerlendirmekteyiz.
Kişi sınırlaması: TVGYK’nun 3/2 ve 9/1. maddesinde yer alan yabancılar ve diplomatik dokunulmazlığı bulunan kişilere yönelik sınırlamalar toplantı ve gösteri yürüyüşleri yönünden öngörülen başlıca kişi sınırlamalarıdır. Ancak bu hallerde de, diğer sınırlamalar ile ilgili belirtilen ilkeler gözetilerek yaklaşım sergilenmesi kategorik ve şekilsel yorumla yetinilmemesi gerekmektedir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşünün ertelenmesi ve yasaklanması: İdareye, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleneceğine ilişkin bildirimi aldıktan sonra, somut gerekçeye dayanan millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı bir ayı aşmamak üzere erteleyebilme ve yine aynı gerekçelerle suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması hâlinde yasaklayabilme yetkisi tanınmıştır. Yine idare, birden fazla toplantının yapılmak istenmesi ve güvenlik kuvvetlerinin toplantıların güvenliğini sağlamada yeterli olmayacağı düşüncesiyle müracaat önceliğine göre, bir ya da birden fazla toplantıyı 10 günü geçmemek üzere erteleyebilir (TVGYK 14 vd.). Bu hallerde bu yetkinin maddede belirtilen meşru amaç için kullanılması gerekmekte olup, erteleme ve yasaklama kararlarının toplantı ve gösteri hakkının kullanılmasını önleme amacına yönelmemesi gerekmektedir.
TOPLANTI ve GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKI KULLANILDIĞI SIRADAKİ MÜDAHALELER
Toplantı ve gösteri yürüyüşü başladıktan sonra idarenin elinde bulundurduğu en önemli yetki, kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşünü dağıtma yetkisidir. Dağıtma yetkisi toplantı ve gösteri yürüyüşlerine yapılan en esaslı müdahaleyi oluşturmaktadır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü başladıktan sonra yapılan müdahalelerden diğerleri ise, göstericiler hakkında uygulanan yakalama ve gözaltı işlemleridir. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) ile TVGYK doğrultusunda yapılacak olan yakalama ve gözaltı işlemelerinin öngörülen usul ve esaslara uygun yapılması gerekmektedir. Bu işlemler, somut yasal gerekçelere dayanmalı ve eylemle orantılı olmalıdır. Hakkında bu tedbirler uygulanan kişinin yakalanması ve gözaltına alınması için öngörülen şartlar oluşmadan bu tedbirlere muhatap olması toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlali niteliğinde olacaktır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşünün dağıtılmasına karar verilmesi halinde kolluğun kuvvet kullanması gündeme gelmektedir.
Toplumsal Olaylarda Kuvvet Kullanımı
Toplantı ve gösteri yürüyüşü yönünden devletlerin temel yükümlülükleri, bireylerin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanmaları için gerekli ortamı sağlamaktır. Bununla birlikte, zaman zaman kanuna aykırı nitelik kazanmış toplantı ve gösteri yürüyüşünün bir kısmına ya da tamamına kuvvet kullanarak müdahale bulunma ihtiyacı doğmaktadır. Kuvvet kullanma ihtiyacı toplantı ve gösteri yürüyüşünün tamamının veya bir kısmının dağıtılması, yakalama ve gözaltı işlemlerinin uygulanması gibi durumlarda kendisini göstermektedir.
Genel olarak barışçıl nitelikte olmayan toplumsal olaylarda kuvvet kullanılmasını gerektiren şartları varlığını belirlemek daha kolay olmakla birlikte, bu halde genellikle kuvvet kullanımının orantılılığı sorunu daha çok tartışma konusu olmaktadır. Ayrıca şiddet hareketinin toplantı ve gösteri yürüyüşünün geneline şamil olup olmadığı, şiddete yönelen grubun izolasyonu ile sorunun çözülüp çözülemeyeceğinin belirlenmesi de diğer bir sorunu oluşturmaktadır.
Kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü niteliğinde olan, ancak barışçıl nitelik taşıyan toplumsal olaylara yönelik kuvvet kullanılmasını gerektiren nedenlerin oluştuğunun belirlenmesi ise daha karmaşık şartların varlığını gerektirmektedir. Bu halde, kuvvet kullanımının, kanuni dayanağının ve meşru amacının varlığı, meşru amacı destekleyen somut bulguların bulunması, kuvvet kullanımının demokratik toplumda gerekliliği ve ölçülülüğü, takdir payının kullanımı, hoşgörü gösterilmesi gibi birçok bileşenin gözetilmesi gerekmektedir. Bu tespitlerden, barışçıl nitelikteki toplantı ve gösteri yürüyüşlerine hiç bir şekilde zor kullanılamayacağı gibi bir anlam çıkarılmamalıdır. Bu husus AYM tarafından, “Yasal düzenlemelere aykırı olarak gerçekleştirilen bir toplantı veya gösteri yürüyüşünün barışçıl olsa dahi dağıtılmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kural olarak ihlal ettiği söylenemez. Ancak polisin makul ve itidalli davranışıyla yasadışı toplantı veya gösteri yürüyüşünü sonlandırılması ve yasadışı barışçıl gösteriye müdahalenin aşırı ve ölçüsüz olmaması gereklidir. Bununla birlikte, katılımcılar açısından derhal tepki verilmesinin haklı olduğu özel durumlarda ve protesto barışçıl yöntemlerle yapıldığında, bir eylemin, sadece bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmediği gerekçesiyle dağıtılması ise barışçıl toplantı hakkına ölçüsüz bir sınırlama olarak değerlendirilebilmektedir” şeklinde belirtilmiştir (Osman Erbil Başvurusu).
Kolluk görevlilerinin, görevini yaparken direnişle karşılaşması hâlinde bu direnişi kırmak amacıyla ve direnişi kıracak ölçüde; fiilî bir saldırının varlığı hâlinde ise meşru savunma kapsamında zor kullanma yetkisine sahip oldukları, ancak kuvvet kullanımının yalnızca zorunlu hâllerde başvurulabilecek bir yol olduğu ve başvurulacak gücün ölçülü ve kademeli olması gerektiği AYM tarafından kabul edilmektedir (Alp Altınörs Başvurusu).
Kuvvet kullanımının orantılılığına dair kişiselleştirme yapılması ve kişinin kendi davranışından veya tutumundan dolayı fiziksel güce başvurulması, kesinlikle zorunlu hâle gelmedikçe bu neviden fiillerin prensip olarak ihlal oluşturacağı (Alp Altınörs Başvurusu) gözetilerek kuvvet kullanımının genele değil hedefe yönelik olması gerekmektedir.
Toplumsal olaylara kuvvet uygulanması halinde, müdahaleye neden olan davranışları sergilemeyen göstericiler ile özellikle 3. kişilerin bu müdahaleden etkilenmemesi için gerekli özenin gösterilmesi gerekmektedir. Bu durum özellikle basınçlı su, göz yaşartıcı gaz ve spreyler gibi yöntemlerin kullanıldığı müdahaleler yönünden önemlidir. AYM birçok kararında, toplumsal bir olayda yaşanan kargaşa ortamında kolluk görevlilerinin kontrollü hareket etme ve müdahaleyi gerektiren duruma yol açan kişiler dışındakilerin müdahaleden mümkün olduğunca etkilenmemesi için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü altında bulunduğunu belirtmektedir (İbrahim Akan, Alp Altınörs Başvuruları).
Bu noktada, toplumsal olaylarda kuvvet kullanımının orantısız olması halinde, AİHM ve AYM’nin toplanma hakkı yanında kişi güvenliği, kötü muamele ve yaşam hakkı gibi diğer yönlerden de müdahaleyi değerlendirdiğini ve bu yönlerden de hak ihlali kararı verebildiğini belirtmekte fayda görüyoruz.
Uygulanan kuvvet kullanımının meşru olup olmadığını belirlemede, kuvvet kullanmadan önce göstericilerin şiddete başvurup başvurmadığı, şiddetin grubun geneline yaygın olup olmadığı, sadece şiddete yönelen gruba kuvvet kullanılmasının yeterli olup olmayacağı, yakalama, gözaltı işlemi ya da kuvvet kullanımına muhatap olan kişilerin şiddet içeren davranışlar gösterip göstermediği gibi hususlar önemli göstergeleri oluşturmaktadır.
Bir toplantı ve gösteri yürüyüşünün kanuna uygun başlayıp sonradan kanuna aykırı hale gelmesi hali ile baştan itibaren kanuna aykırı olması halindeki dağıtma prosedürü birbirinden farklılık göstermektedir. Bu farklılıklar ve izlenmesi gereken prosedür TVGYK’nun 24. maddesinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
TVGYK kolluğa, toplantı ve gösteri yürüyüşü kanuna uygun başlayıp sonradan kanuna aykırı hale gelmiş olsa bile, güvenlik kuvvetlerine karşı fiili saldırı veya mukavemette bulunulması ya da güvenlik kuvvetlerinin korudukları yerlere ve kişilere karşı fiili saldırıda bulunulması halinde kanunda öngörülen prosedür uygulanmadan ve ihtar yapılmadan zor kullanılarak müdahalede bulunulup dağıtma yetkisini de vermiştir (TVGYK m. 24/3).
Toplantı ve gösteri yürüyüşüne TVGYK’nın 23/b maddesinde sayılan silah, araç, alet veya maddeler veya sloganlarla katılanların bulunması halinde, bu kişilerin güvenlik kuvvetlerince alandan uzaklaştırılarak toplantı ve gösteri yürüyüşüne devam edilmesi gerektiğine, bu kişilerin sayıları ve davranışlarının toplantı veya gösteri yürüyüşünün kanuna aykırı addedilerek dağıtılmasını gerektirecek derecede yoğun olması halinde ise, kolluk kuvvetlerinin toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahalede bulunularak dağıtma işlemi yapılabileceğine de kanuni düzenlemede yer verilmiştir (TVGYK m.24/4).
Kanuni düzenlemelere göre, ister kanuna uygun başlayıp sonradan kanuna aykırı hale dönüşsün isterse baştan itibaren kanunsuz olsun –TVGYK 24/3. madde saklı kalmak kaydıyla- topluluğa yapılan ihtardan sonra makul süre verilerek topluluğun dağılması beklenmelidir. Toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapıldığı yerin fiziki özellikleri, konumu, katılımcı sayısı gibi hususlar gözetilerek makul sürenin ne kadar olacağı belirlenmeli ve bu süre göstericilere alanı boşaltmaları imkanını sağlayacak yeterlilikte olmalıdır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin kuvvet kullanılarak dağıtılmasının şartlarının oluşması halinde, kuvvet kullanımının kademeli olması en temel esası oluşturmaktadır. Kademeli güç kullanımının esasları, Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun (PVVSK) 16. ve Polis Çevik Kuvvet Yönetmeliği’nin (PÇKY) 4. maddesinde düzenlenmiştir. PVSK’ya göre, kolluk zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet (direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullanılan bedenî güc), maddî kuvvet (direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullanılan kelepçe, cop, basınçlı ve/veya boyalı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçları) ve kanunî şartlar gerçekleştiğinde ateşli silah kullanılabilmektedir.
PÇKY’nin 4. maddesinde ise, zor kullanma; kanunsuz toplu hareket haline gelen bir toplumsal olayın etkisiz hale getirilmesi veya önlenmesi veya dağıtılması için; toplu hareketin niteliğine veya dağıtma sırasında meydana gelen cebir ve şiddet veya saldırı veya direnişin derecesine ve gereğine göre kademeli şekilde artan ölçüde bedeni kuvvet, maddi güç ve silah kullanılması hali olarak tanımlanmış ve silah ve araç kavramının; cop, (normal veya elektrikli), sis ve gaz bombaları, tabanca, makinalı tabanca ve tüfek, gaz ve bomba tüfeği, dürbünlü tüfek ve benzeri vurucu, önleyici etkisiz hale getirici savunmaya elverişli aletleri, gaz, boyalı veya boyasız tazyikli su püskürten veya personeli ve malzemelerini taşıyan zırhlı veya zırhsız araçlar ile helikopterleri veya uçakları ifade ettiği belirtilmiştir.
TOPLANTI ve GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ HAKKININ KULLANILMASINDAN SONRAKİ MÜDAHALELER
Toplantı ve gösteri yürüyüşünün bitiminden sonra bu hakka yapılan müdahaleleri ise, toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan kişilere yönelik uygulanan adli ve idari cezalar oluşturmaktadır.
AİHM, sendika üyesi başvurucuların okul binasının dış cephesine sendika logolarını taşıyan ve üzerinde "Bu iş yerinde grev vardır" yazılı bir afiş asmasına ilişkin başvuruda; gösterinin tamamen barışçıl olarak sürdürüldüğü, idari makamların veya polisin kamu düzenini korumak için müdahale etmesini gerektirecek taşkınlıklar, hatta trafik konusunda bile herhangi bir sorun yaşanmadığı, başvurucuların alanı geçici olarak işgal ettikleri sırada, kurumun işleyişinin aksamadığı, protestonun hükümetin eğitim konusundaki politikalarını protesto etmeyi amaçladığı gerekçeleri ile başvuranlar hakkında afiş asma kabahatinden verilen idari para cezasının toplantı hakkının ihlali niteliğinde olduğunu değerlendirmiştir (Akarsubaşı ve Alçiçek -Türkiye Davası).
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının kullanılmasından sonra bu hakka yapılan müdahaleler arasında, kamu görevlilerine yönelik orantısız güç kullanımı, kötü muamele gibi iddiaların etkin soruşturulmaması da sayılabilir. Bu yöndeki iddiaların etkin soruşturulmaması hali toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyecek ya da bu faaliyete katılacak kişiler yönünden caydırıcı bir etki doğurabilmektedir. Bu nedenle, belirtilen iddialar yönünden etkin soruşturma yapılmamasının dolaylı bir müdahale niteliği taşıma olasılığı bulunmaktadır.
AYM, orantısız güç ve kötü muamele iddialarına ilişkin yürütülecek ceza soruşturmalarının, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olması, soruşturma makamlarının re’sen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları ve soruşturmanın bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmesi gerektiğini belirtmektedir. Soruşturma makamlarının, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışması; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmaması gerektiğini vurgulamaktadır. AYM, belirtilen başvuruda, olayın gerçekleşme şeklini ortaya koyan görüntülere ve başvurucu hakkında düzenlenen adli raporlara rağmen hangi verilerden hareketle ne şekilde kovuşturmaya yer olmadığı sonucuna ulaşıldığının anlaşılamadığını ve müdahalenin gereksiz ve orantısız olduğu gerçeği karşısında varılan sonucun nesnel ve tarafsız bir analizin ürünü olmadığı tespiti ile soruşturma işlemlerini eleştirmiştir (Şadiye Dilan Doğan Başvurusu).
AYM, bir bireysel başvuru kararında ise, toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında yaralanan ve hastaneye başvurarak muayene raporu tanzim edilen başvurucu hakkında düzenlenen adli rapor sonrası olaydan haberdar olan kamu otoritelerinin, derhâl resmî bir soruşturma açmamasını ve başvurucunun yaklaşık 6 ay sonra yaptığı şikâyet üzerine soruşturmaya başlanılmasını eleştirmiştir. Kararda, bu gecikmenin devletin, kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiası içeren şikâyetler karşısında, derhâl verdiği tepki ile bu gibi olaylara müsamahakâr davranmadığını göstermesi ve kaybolma olasılığı olan delillerin bir an önce toplanmasının sağlanması açısından önem arz ettiğini ve sonuç itibariyle kovuşturmaya yer olmadığı ilişkin kararın kullanılan gücün neden ve nasıl orantılı olduğu hususunda tatmin edici olmadığını vurgulamıştır (Alp Altınörs Başvurusu).
TOPLUMSAL OLAYLARDA SORUŞTURMA VE DELİLLENDİRME
Toplumsal olayların kuvvet kullanılarak dağıtılması halinde yürütülen yargılamalarda ve özellikle AYM ve AİHM”nin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlaline ilişkin incelediği başvurulardaki temel noktalar, müdahalenin gerekliliği ve orantılılığı ile toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına müdahalede bulunulan kişinin hal ve hareketlerinin barışçıl nitelikte olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Bu başvurularda hükümet ve bakanlık görüşlerinin genel olarak “toplantının barışçıl olmadığı”, “müdahalenin demokratik toplum gereklerine uygun ve orantılı olduğu”, “başvuranın barışçıl davranmadığı”, “müdahalenin meşru amaçlara yönelik olduğu” gibi itirazları içerdiği görülmektedir. AİHM ve AYM ise, ihlal kararlarında benzer şekilde “kamu makamlarınca ileri sürülen gerekçelerin özel olarak ortaya konulamadığı” gibi gerekçelerle hükümet ya da bakanlık görüşlerini destekler delillerin bulunmadığını kararlarında belirtmektedir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşüne yapılan müdahalelerin gerekli ve orantılı olduğunu kanıtlama yükümlülüğü kamu otoritelerinin sorumluluğundadır. Bu sorumluluğu AYM, kamu otoritelerinin, toplantı hakkının kullanılmasını engellemeleri halinde, şiddetin toplantı ve gösteri yürüyüşünün tamamına hâkim olduğunu kanıtlama ya da hakkına müdahale ettikleri bireylerin bizzat bu şiddet olaylarına katıldığını ispat etme yükümlülüğünün bulunduğu, barışçıl bir toplantıya müdahale etmek için genel ve muğlak bazı gerekçelere dayanılmasının yeterli olmadığı, toplantının barışçıl olmadığı iddiası halinde kimin ne şekilde şiddet kullandığının gösterilmesi gerektiği şeklinde belirtmektedir (Gülistan Atasoy ve Diğerleri, Ferhat Üstündağ Başvuruları). Başka bir kararda ise, güç kullanımının kaçınılmaz hâle geldiğini ve kullanılan gücün orantılı olduğunu kanıtlama yükümlülüğünün kamu makamlarına ait olduğunu belirtip inceleme konusu olayda, başvurucuya yönelik güç kullanımının kaçınılmaz hâle geldiğinin kamu makamlarınca kanıtlanamadığı sonucuna ulaşmıştır (Şadiye Dilan Doğan Başvurusu).
Toplumsal olaylarda meydana gelen suç iddialarının delillendirilmesinde, olay yerinde bulunan MOBESE, özel kişi ya da kurumlara ait güvenlik kameraları, kolluk birimince toplumsal olaylar sırasında alınan görüntü kayıtları ile 3. kişilerce alınan görüntü kayıtları çoğu zaman kilit delil rolü görmektedir.
Gerek toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılan diğer kişilerin beyanları, gerek olay yerinde bulunan üçüncü kişilerin, gerekse olaya müdahale eden kolluk görevlilerinin beyanları olayın aydınlatılması yönünden zaman zaman önemli delillere ulaşılmasını sağlayabilmektedir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale öncesinde yapılan ihtarların usulüne uygun yapıldığı ve dağılma koridorlarının oluşturulduğu, göstericilere dağılmaları için yeterli sürenin verildiği ve bu hususların göstericilere açık ve anlaşılır şekilde duyurulduğuna ilişkin tespitler kuşkuya yer verilmeyecek şekilde ortaya konulmalıdır.
Barışçıl nitelik taşıyan toplantı ve gösteri yürüyüşlerine gerekli tolerans ve hoşgörünün gösterildiği, göstericilere amaçlarını duyurmak için yeterli zamanın tanındığı durumlarda, bu husus yazılı tutanaklardan ziyade güvenlik kamerası kaydı, tarafsız kişi beyanları ile yansıtılmalıdır.
Barışçıl nitelik taşımayan toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, şiddete başvuran ya da yasak silah araç ve eşya bulunduran ve kullanan kişilerin tespiti yapılmalı, şiddet eylemlerinin genele yayılmaması halinde bu kişilerin gruptan izole edilmesi için gerekli işlemler yapılmalı ve bu husus delillendirilmelidir.
Uygulamada, toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında çekilen güvenlik kamerası görüntüleri ile göstericilerin karşılaştırılmasının zaman zaman tahmine dayalı yapıldığı, görüntülerde bulunan kişi ile failin aynı kişi olup olmadığının muğlak bırakıldığı gözlenmektedir. Bu durum bazen kişilerin haksız yere adli işlemlerle karşılaşmasına neden olmakta ve toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlalini oluşturmakta; bazen ise suçların cezasız kalmasına yol açmaktadır. Bu nedenle, bu işlemlerin net görüntüler elde edilerek yapılmaya çalışılması, delil durumuna göre şartların varlığı halinde arama ve el koyma işlemlerinin yapılması gerekmektedir. Bu işlemlerle, toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında giyilen giysilerin, kullanılan ya da bulundurulan silahların ele geçirilmesi amaçlanmalıdır.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında özel kişilere ya da kamuya ait bina ve eşyaların zarar görmesi halinde, zararın meydana geliş sebebi, zararın miktar ve niteliğine yönelik çalışmalar ile gerekli olay yeri ve kriminal incelemeleri yapılmalıdır.
Olayın boyutu ve niteliğine göre, toplantı ve gösteri yürüyüşü alanında fail/failler ile suç arasında bağlantıyı kurabilecek kan, kıl numunesi, parmak izi örneği gibi maddi deliller toplanmalı ve CMK hükümlerine göre usul işlemleri tamamlanmalıdır.
Göstericilerin müdahale ve yakalama/gözaltı işlemleri sırasında direnmeleri halinde, buna ilişkin maddi deliller tespit edilmeli, sadece kolluk tutanağı ve beyanı ile yetinilmemelidir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşünde yaralanan, yakalanan, gözaltına alınan kişilerin usulüne uygun adli raporları temin edilmeli, özellikle göstericilerin yaralanması ve bu yaralanmanın göstericinin hal ve hareketlerinden kaynaklanması halinde bu husus usulüne uygun delillendirilmelidir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşüne yönelik kuvvet kullanımının gerekli ve orantılı olduğunun ispatlanamaması halinde, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlali yanında kötü muamele, işkence ve yaşam hakkının ihlalinin de oluşabileceği unutulmamalı ve yapılan işlemlerin gerekli, orantılı ve yerinde olduğu maddi delilerle ispatlanmalıdır.
Bu noktada son olarak, kamu görevlilerinin orantısız güç kullanıldığına ve kötü muamelede bulunulduğuna yönelik iddiaların ciddiyetle araştırılması, sadece kolluk beyan ve tutanaklarına dayanarak bu yöndeki şikâyetlerin sonuçlandırılmaması gerektiğini belirtmekte fayda görüyoruz. Bu yönde iddiaların bulunması halinde mağdur/şikâyetçinin beyanları tespit edilmeli, adli raporları alınmalı, gerek kolluk gerekse diğer tanık olan kişilerin beyanları alınmalı, kamera görüntüleri incelenmeli ve maddi delil elde edilmesine ilişkin diğer ceza muhakemesi işlemleri yapılmalıdır. Toplanan deliler doğrultusunda gösterici/göstericilerin davranışları ile kolluk müdahalesi tartışılmalı, kolluk müdahalesinin orantılı, gerekli ve yerinde olup olmadığı tespit edilmelidir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının ihlali ve bu hakla bağlantılı kötü muamele iddialarına ilişkin karalarda belirtilen hususlar karşısında, yürütülen soruşturma ve idari tahkikatlarda; göstericinin gösteriye katılıp katılmadığı, gösteriden önce yasal bildirimde bulunulup bulunulmadığı, dağılma ihtarı yapılıp yapılmadığı, göstericilerin dağılmaları için uygun koridor oluşturulup oluşturulmadığı, makul süre beklenip beklenmediği, kolluğun zor kullanımı öncesi göstericilerin herhangi bir şiddet eylemi sergileyip sergilemediği, şiddet eyleminde bulunulması halinde hakkında işlem yapılanın şiddet oluşturan davranışlar sergileyip sergilemediği, şiddet eylemlerinin toplantı ve gösteri yürüyüşünün tamamına sirayet edip etmediği ve eylemin barışçıl niteliğinin yitirilmesine neden olup olmadığı, toplantı ve gösteri yürüyüşünün başından itibaren barışçıl olmayan nitelikler taşıyıp taşımadığı, şiddet eyleminde bulunulması halinde kamera kaydı, olay/yakalama tutanak gibi delillerin mevcut olup olmadığı, gösterinin günlük hayata (yaya ve araç trafiği gibi) yönelik etkisinin derecesi, günlük hayatı katlanamaz derecede zorlaştırılıp zorlaştırmadığı, kolluk ya da 3. kişilerin vücut bütünlüğü ve mallarına zarar verip vermediği, kuvvet kullanımını gerekli kılan hususların bulunup bulunmadığı ve kullanılan kuvvetin gerekli, orantılı ve yerinde olup olmadığına yönelik araştırma ve soruşturma işlemleri yapılmalıdır.
SONUÇ
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının filizlenmesi modern demokrasilerin gelişmesi ile paralellik göstermektedir. Temel insan haklarının elde edilmesi ile birlikte bireylerin talep, duygu ve düşüncelerini kamu otoritelerine, karar vericilere ve halk kitlerine ulaştırma ihtiyaçları daha belirgin hale gelmiştir. Bu ihtiyacın demokratik toplumlarda giderilebilmesini sağlayan en temel enstrüman bireylerin düşüncelerini ifade etmekteki serbestlikleridir. Bireyler düşüncelerini zaman zaman tek başlarına zaman zaman da kendisi ile benzer düşünceye sahip kişilerle seslendirmektelerdir.
Bireylerin toplu olarak talep, duygu ve düşüncelerini ifade etme ihtiyacı toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının tanınması sonucunu doğurmuştur. İlk filizlerini 18. Yüzyıl sonlarında atan toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, günümüzde demokratik toplumların vazgeçilmez değerleri arasındaki yerini almıştır. Bununla birlikte bu hak bireylere sınırsız bir yetki vermemektedir. Ulusal güvenlik, başkalarının haklarının korunması, kamu güvenliği ve düzeni gerekleri gibi ihtiyaçlarda, somutlaşmış gerekçelerle zaman zaman bu hakka müdahale edilmesi gerekliliği doğmaktadır.
Modern devletlerde bir hakkın diğer bir hakka tercih edilmesinden ziyade haklar arasında dengeli bir ilişki kurulabilmesi ve hakların bir arada kullanılabilmesinin yolları aranmaktadır. Dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yapılan müdahalelerinde bu denge içerisinde, somut gereksinimler doğrultusunda takdir edilmesi gerekmektedir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına yapılan müdahalelerin yasal, gerekli, ölçülü ve meşru amaca yönelik olması bir zorunluluktur. Meşru amacın, aykırı görüşlerin kendisini ortaya koymasını engellemeye yönelik bir kamuflaj olarak kullanılmaması gerekmektedir.
Devletlerin temel görevi hakkın kullanılması için gerekli ortamın sağlanmasıdır. Dolayısıyla toplantı ve gösteri yürüyüşüne yönelik sınırlamaların şekilsel değerlendirmeden ziyade hakkın kullanılması amacına hizmet edecek şekilde yorumlanması ve müdahalelerin buna göre yapılması gerekmektedir.
Bu noktada son olarak, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının barışçıl eylemleri kapsadığını, şiddet içeren eylemlerin toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı kapsamında bir korumadan yararlanamayacağını belirtme zorunluluğu bulunmaktadır.
KAYNAKÇA
Anayurt, Ö., Toplanma Hürriyeti Kavramı ve Türk Anayasa Hukukunda Toplanma Hürriyeti, (1996), (Tez) http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/29341.pdf Erişim Tarihi 30 Nisan 2021, s. 1, 85, 90, 61-62, 109-117 (2), 120-123, 246
Aristoteles, Politika, Say Yayınları, (2020), s.26-27
Gençtürk, Ü., Kolluğun Zor ve Silah Kullanma Yetkisi ve Sınırları, Adalet Yayınevi, (2021)
Güven, M., Barışçıl Gösteri ve Toplanma Özgürlüğü, On İki Levha Yayıncılık, (2019), s. 5, 1-9, 16 (2), 30, 62, 71, 63
https://www.felsefe.gen.tr/toplumsal-olay-nedir-toplumsal-olgu-nedir-ne-demektir-tanimi-nedir/ Erişim Tarihi 20 Nisan 2021
https://sozluk.gov.tr Erişim Tarihi 20 Nisan 2021
Kılıç Ü., Barışçıl Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı ve Devletin Yükümlülükleri, TBB Dergisi, 2014 (110), http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2014-110-1347 Erişim Tarihi 20 Nisan 2021
Porta; DD., Dıanı, M., Toplumsal Hareketler, Türkiye İş Bankası Yayınları, (2020), s. 231 - 233
Türkeli, G., Kanuna Aykırı Toplantı Ve Gösteri Yürüyüşü Suçu. (2019), (tez), http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/TEZ/ET000723.pdf Erişim Tarihi 20 Nisan 2021, s. 23
AİHM VE AYM KARARLARI
Akarsubaşı ve Alçiçek – Türkiye Davası, http://hudoc.echr.coe.int/app/conversion/docx/pdf Erişim Tarihi 1 Mayıs 2021
Ali Rıza Öner ve Diğerleri Başvurusu, https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2013/3924 Erişim Tarihi 1 Mayıs 2021
Alp Altınörs Başvurusu, https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2018/2790 Erişim Tarihi 1 Mayıs 2021
Djavit An – Türkiye Davası, https://www.kararara.com/aihm/turkce3/aihm11897.htm Erişim Tarihi 1 Mayıs 2021
-2014/101, K. 2017/142, 28/09/2017, https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/2017/142 Erişim Tarihi 1 Mayıs 2021
-2020/12, K. 2020/46, 10/09/2020, https://normkararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/ND/2020/46 Erişim Tarihi 1 Mayıs 2021
Ferhat Üstündağ Başvurusu, https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2014/15428 Erişim Tarihi 1 Mayıs 2021
Gülistan Atasoy ve Diğerleri Başvurusu, https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2017/15845 Erişim Tarihi 1 Mayıs 2021
Handdysıde - Birleşik Krallık Davası, https://cdn.istanbul.edu.tr/FileHandler2.ashx?f=handyside.pdf Erişim Tarihi 1 Mayıs 2021
İbrahim Akan Başvurusu, https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2017/32078 Erişim Tarihi 4 Mayıs 2021
Osman Erbil Başvurusu, https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2013/2394 Erişim Tarihi 4 Mayıs 2021
Oya Ataman – Türkiye Davası, https://aihmiz.org.tr/?q=tr/node/227 Erişim Tarihi 4 Mayıs 2021
Samüt Karabulut – Türkiye Davası, https://www.kararara.com/aihm/turkce2/aihm11041.htm Erişim Tarihi 5 Mayıs 2021
Şadiye Dilan Doğan Başvurusu, https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2016/9604 Erişim Tarihi 5 Mayıs 2021
(Bu makale; Kara, Eyüp, Toplumsal Olaylarda Adli Sorunlar, Adli Bil. ve Kriminalistik Ansiklopedisi, 7. Cilt, s. 3639-3656, Adalet Yayınevi, 2023, çalışmasında yayınlanmıştır.)






